Emniyet Şeridinde Durmak Yasak mı? Felsefi Bir Yolculuk
Bir filozofun gözünden yola çıkmak, bazen bir kavşakta durmak gibidir. Her duruş, bir seçimdir; her seçim, bir etik karardır. Emniyet şeridi — adı üzerinde “emniyetin yolu” — insana güvenlik ve sınır duygusu verir. Ancak aynı zamanda bir yasak alan, bir dokunulmaz bölgedir. Peki bu şeritte durmak yalnızca bir trafik kuralı ihlali midir, yoksa daha derin bir varoluşsal yanılgının yansıması mı?
Etik Perspektif: Sorumluluk ve Başkası
Etik açısından “emniyet şeridinde durmak”, yalnızca bireyin değil, toplumun da sınavıdır. Çünkü etik, tekil bir eylemin değil, o eylemin başkalarına etkisinin ölçüsüdür. Bir sürücü, acil bir durum olmaksızın emniyet şeridinde durduğunda, görünürde küçük bir ihlal yapar. Fakat bu küçük ihlal, belki de bir ambulansın geçişini geciktirir, bir hayatın kurtarılmasını engeller. Emniyet şeridinde durmak yasaktır, çünkü yasa yalnızca cezalandırmak için değil, yaşamın kutsallığını korumak için vardır.
Bu noktada etik bir soru belirir: “Kuralı ihlal ettiğimizde gerçekten özgür mü oluruz, yoksa yalnızca kendi vicdanımızı sustururuz?”
Kant’a göre özgürlük, yasa tanımazlık değil, yasaya kendi aklıyla uymaktır. Yani emniyet şeridinde durmamak, otoriteye itaat değil; aklın, ahlakın ve ortak yaşamın gereğidir.
Epistemolojik Perspektif: Bilmenin Sınırları
Bilgi açısından konu daha da karmaşık bir hâl alır. “Durmak yasak” ifadesi, herkesin bildiği bir kuraldır. Ancak bilmek, her zaman anlamak değildir. Birçok sürücü bu yasağı bilir ama yine de ihlal eder.
Burada epistemolojik bir ikilem doğar: “Bilmek, eylemi garanti eder mi?”
Felsefi olarak cevap olumsuzdur. Bilgi, değerle birleşmediğinde, davranışa dönüşmez. Bir şeyin yanlış olduğunu bilmek, onun yanlışlığını hissetmekten farklıdır. Bu yüzden emniyet şeridinde durmak, yalnızca ceza korkusuyla değil, bilinçle engellenmelidir.
Platon’un mağara alegorisini hatırlayalım. Işığa çıkan insan, yalnızca gölgeleri değil, hakikati görür. Emniyet şeridinde duran kişi, kendi gölgesine hapsolmuş bir bilinç hâlindedir; hakikati değil, anlık çıkarını görür. Oysa hakikat, ortak yaşamın düzenindedir.
Ontolojik Perspektif: Varlık, Sınır ve Alan
Ontolojik olarak emniyet şeridi, bir “arada kalma” alanıdır. Ne tamamen yolun içindedir, ne de dışındadır. Varlık felsefesi açısından bu, bir liminal alan — bir geçiş mekânıdır. Bu yüzden orada durmak, hem sembolik hem de varoluşsal bir hatadır.
Varlığın doğasında hareket vardır. Durmak, eylemsizliğin sembolü değil, bazen sorumsuzluğun göstergesidir. Emniyet şeridinde durmak, hareketin anlamını bozmak, akışa direnmektir. Heidegger’in deyimiyle, “var olmak dünyada olmaktır”; yani başkalarıyla birlikte, başkalarının alanına saygı duyarak var olmaktır. Emniyet şeridi, “benim” değil “bizim” alanımızdır.
Modern Toplumun Aynası
Modern insan için emniyet şeridi, bir metafordur. Herkesin kendi küçük “acil durum” bahanesi vardır. Kimisi telefonuna bakmak için, kimisi kısa bir nefes almak için orada durur.
Ancak her duruş, başkasının hareketini engeller. Bu da çağımızın temel çelişkisidir: Bireysel rahatlık mı, kolektif düzen mi?
Bu çelişkiyi çözmek için şu soruyu sormalıyız: “Gerçek güvenlik, bireyin kendini korumasında mı, yoksa başkasının yaşamına alan açmasında mı yatar?”
Sonuç: Etik Bir Yolculuk
Sonuçta emniyet şeridinde durmak, yalnızca yasal bir ihlal değil; etik, epistemolojik ve ontolojik bir sapmadır.
Etik olarak başkasına zarar verir, epistemolojik olarak bilginin eyleme dönüşmediğini gösterir, ontolojik olarak da varlığın doğal akışını bozar.
Yasak olan, sadece bir fiil değil; düşüncesizliğin kendisidir.
Her duruş, düşünsel bir duraksamaya dönüşmeli; “Ben burada durarak kimin yolunu kesiyorum?” sorusunu sormalıyız.
Gerçek özgürlük, kuralsızlıkta değil, anlamlı sınırlarda gizlidir.
Emniyet şeridi, bizi sadece yolda değil, düşüncede de hizaya çağırır.